Kayıtlar

Tanrılar Okulu: Siyasal islamdan kaçan beyaz yakanın "Ruhani" kitabı

Resim
Yıllarca bu kitap, kapağı ve arkasındaki yazı ile dikkatimi çekmişti. Uzun süren bilim kurgu ve fantastik kitap okumalarımdan sonra, iyi bir ara olur diye okumaya başladım. İyi de oldu. Çünkü hayatımda bu kadar manipülatif bir kitap daha okumadım. Ve bunu o kadar kaba şekilde, defalarca yapıyor ki sinirlenmiyor gülüyorsunuz. Baştan söyleyeyim, eğer kitabı fantastik bir kurgu olarak değerlendireceksek fena değil. Fakat insanların bu kitaba bakışından gördüğüm kadarıyla genel yaklaşım bu şekilde değil. Kitaba başlamadan önce, Manly P. Hall'ın Tüm Çağların Gizli Öğretileri gibi bir kitap olacağını düşünmüştüm. Fakat özünde, stoacı antik yunan filozofların ahlaki söylemlerinin ve doğu mistisizmi ile bezeli ezetorik felsefedeki kavramların günümüz uyarlamasından oluşan kişisel gelişim kitabı. Diğer kişisel gelişim kitaplarından farkı ve beni bu kitabı sonuna kadar okumamı sağlayan en önemli şey ise, hayatı mistik bir şey olarak anlamlandıran okuyucunun tuşlarına çok iyi basması. Bu bil...

Gülümseme

Resim
   Adem, sarsılarak giden arabanın arka koltuğunda, sosyal medya paylaşımlarına bakıyordu. En son ne zaman gülümsediği bir fotoğraf paylaştığını merak etmişti. Bir hafta, bir ay geçti… yok. Parmakları hızlandı. Daha gerilerdeydi biliyordu. Fotoğraflar boş bakışlardan kızgınlığa dönüştüğünde kendi gibi öfkeli yüzler ona eşlik etti. Daha eski zamanlara indi, saçlarını asice üç numaraya vurdurmadığı zamanlara. Yakışıklıydı aslında Adem. Kabul etmese de çapkın derlerdi ona. Spreyle kabartıp yana yatırdığı saçlarına baktı. Ne önemi kalmıştı artık? Gülümsemeyince afilli saçların ne önemi vardı?    Sonunda gülümsediği son fotoğrafını buldu. Oldukça sıradan geçen bir günün ardından arkadaşlarıyla barda çekildiği fotoğraftı. Fotoğrafı büyütüp kendi yüzüne yaklaştı. Birden gözleri doldu ve yanaklarından aşağıya süzüldü.    Annesi içindeki acıyı hissetmiş gibi ön koltuktan arkasına döndü ve Adem'in dizine dokunarak gülümsedi. "Bak oğlum göreceksin bu se...

Alışmak

Resim
    Ayşe'nin elini tuttuğu anda hissettikleri ve şimşek gibi çakan düşünceleri bu hayatta asla mutlu olamayacağını keşfetmesine yol açmıştı. Aslında elini tutmaya bile cesaret edememiş, sadece avucunun içiyle eline bir kaç saniye dokunmuştu. Korkarak gözlerinin içine baktığında, Ayşe'nin yüzünde aynı heyecanı ve gülümsemeyi gördü. Çekmedi elini kadın. Hatta Ali saygısızlık yaptığını düşünüp elini aşağıya indirirken Ayşe, adamın parmaklarını tutmaya çalıştı.           Ali biraz şaşırsa da gerçek mi yoksa kendi zihninin bir oyunu mu bilemedi. "Özür dilerim. İzin almadan tutmamalıydım" derken gözlerini aşağıya indirdi. "Özür dilenecek bir şey yok. Ama şimdi gitmem lazım. Yarın görüşürüz." Ali, kadının ilerlerken rüzgardan havalanan saçlarını hayranlıkla izledi. "Görüşürüz."     Ne yaptım ben. Ne kadar kontrolsüz bir adamım diye kendi kendine söylenmeye başladı. Ama bir yandan da hayat doluydu. Evet hissettiklerini betimleyen kelim...

Tren

Resim
Lise hayatım boyunca büyüklüğüyle arkadaşlarımın alay ettiği sırt çantam ki artık gezi çantam olmuştu, beş sene sonra hala büyüktü. Tıpkı iki numara büyük olan ayakkabılarım gibi. Yıllardır bana altı ayda bir kıyafet almaktan sıkılan ailem, liseye başlarken kıyafetlerimi bir kaç beden büyük almış, ama hesap tutmamış ve büyümem durmuştu. İşte hayatımın kalanını etkileyecek olan kişiyle karşılaştığım bu trene, o büyük ayakkabılar ile binerken sırtımda o devasa çantam ve üzerimde, hiç dinlemediğim halde beni bir rapçi gibi gösteren, large beden t-shirtüm vardı. İki yakın arkadaşımla üç günlük İstanbul gezimizi tamamlamış ve en ucuz biletleri olan Karesi Expresi'ne binmiştik. Biletler numaralı değildi ve bize boş bulduğumuz yere oturabileceğimiz söylenmişti. İlk vagona girdiğimizde karşılaştığımız manzara, hayat standardı oldukça düşük olan bizleri bile hayal kırıklığına uğratmıştı. İçime çekmekten rahatsız olduğum hava yeşildi. Ya da sıkış tepiş bir vagona yığılan insanların...

Zamanın Simyası Bölüm-II

Resim
Y ağmur, yemyeşil gözleri, kahverengi kıvırcık saçlarıyla, duru bir güzelliğe sahipti. Küçük kızlarda olan o meleksi yüzüyle, yaşından beklenmeyecek ciddi bir yüz ifadesi takınarak, kaynayan sebze yemeğini, tahta kaşığıyla bir tur karıştırdı ve bir parça alıp üfleyerek tadına baktı. Yemeğin tadı kötü değildi fakat son üç gündür aynı yemeği yedikleri için pek hoşuna gitmedi. Duvarın kenarındaki yatakta uzanan annesine baktı.  "Yemek neredeyse hazır annecim. Hadi kalk da duvara yaslan." Evin ortasında, yemek için yakılan ateş, ortamı gayet iyi bir şekilde ısıtmasına rağmen, hasta annesi yorgana sıkıca sarılmış ısınmak için ufak hareketler yapıyordu. Bir yandan kalkmaya çabalarken bir yandan da "Tunç hala gelmedi, biraz daha bekleseydik keşke. Yağmur da yağıyor dışarıda, üşümüştür yavrum." diye söyleniyordu.   Yağmur, "Merak etme birazdan gelir abim." diyerek annesini yatıştırırken, yemekleri koydu. Çok geçmeden evin tahta kapısı sertçe açıldı ve iç...

Zamanın Simyası Bölüm-I

Resim
G üneşin batarken yeryüzüne ulaşan kızıl ışıkları, bulutların uçlarına değiyor ve ortaya çıkan bu muhteşem sonbahar manzarası, kervandaki yolculara eşlik ediyordu. Yolculuklarının bitimindeki zorlu kısım olan Kaplan Dağlarını da aşmışlar ve taşları gün batımında parıldayan Yıldız Kalesi’ne yaklaşmışlardı. "Madem bu birlikte son görevimiz o zaman vardığımızda sana soğuk bir bira ve yanında kızarmış tavuk ısmarlayayım." Diye sessizliği bozdu Demir. Atını kervanla arasında belirli bir mesafede tutarken, bir yandan da yıllardır dostu olan Toprak'a bakıyordu. Yollarının ayrılacağını öğrendiğinden beri içini garip bir hüzün kaplamıştı çünkü uzun zamandır birlikte olmanın verdiği bir alışkanlık vardı. Her ne kadar Kolcuları bırakmanın Toprak için daha iyi olduğunu bilse de, bir çok insan gibi o da alışkanlıklarından kopmak istemiyor ve onu kalma konusunda ikna etmeye çalışıyordu. " Artık yaşlandım. Bu uzun yolculuklar her yerimi ağrıtıyor." Diye homurdandı Topra...

Acı ve Ötesi

Resim
Bu yazının parçası Öyle bir his ki bahsetmek istediğim, sanki kalbiniz dikenle kaplı bir kafeste ve her atışında batıyor. "Atmasın artık dayanamıyorum!" diyorsun. "Bu hayat, bu acı bitsin artık." Ama dayanıyorsun, kaçamıyorsun yaşamaktan. Bu sefer de kafes daralıyor.  Biri almış avucunun içine kalbini var gücüyle sıkıyor. Bıraksın artık diye ellerinle ulaşmaya çalıştıkça daha da derinleşiyor acı. Derinlere indikçe de nefes alamıyor yutkunamıyorsun. Boğazın öyle düğümlenmiş ki miden açlıktan yapışsa bile bir şey geçmiyor. Dışarıdan bakınca anlaşılmasın diye takındığın tavırla arandaki mesafe, git gide artıyor. İçmek istiyorsun, çünkü kendinden bu kadar uzak yaşamak dayanılmaz oluyor . içince oturup hıçkıra hıçkıra ağlayamasanda, bir kaç damla göz yaşının akmasına izin veriyorsun. Haykıramıyor, bağıramıyorsun belki ama gözlerinle kusuyorsun öfkeni, kırıp dökemesende etrafı, şişeyi sertçe vuruyorsun masaya. Görüyorsun ki yeterince içip daha fazla ke...