Gülümseme

   Adem, sarsılarak giden arabanın arka koltuğunda, sosyal medya paylaşımlarına bakıyordu. En son ne zaman gülümsediği bir fotoğraf paylaştığını merak etmişti. Bir hafta, bir ay geçti… yok. Parmakları hızlandı. Daha gerilerdeydi biliyordu. Fotoğraflar boş bakışlardan kızgınlığa dönüştüğünde kendi gibi öfkeli yüzler ona eşlik etti. Daha eski zamanlara indi, saçlarını asice üç numaraya vurdurmadığı zamanlara. Yakışıklıydı aslında Adem. Kabul etmese de çapkın derlerdi ona. Spreyle kabartıp yana yatırdığı saçlarına baktı. Ne önemi kalmıştı artık? Gülümsemeyince afilli saçların ne önemi vardı?

   Sonunda gülümsediği son fotoğrafını buldu. Oldukça sıradan geçen bir günün ardından arkadaşlarıyla barda çekildiği fotoğraftı. Fotoğrafı büyütüp kendi yüzüne yaklaştı. Birden gözleri doldu ve yanaklarından aşağıya süzüldü.

   Annesi içindeki acıyı hissetmiş gibi ön koltuktan arkasına döndü ve Adem'in dizine dokunarak gülümsedi.

"Bak oğlum göreceksin bu sefer olacak. Teyzen bu adamdan bahsetmeden önce, ben de rüyamda gördüm. Eskisi gibi güleceksin."

   Adem gözlerini telefondan ayırıp annesine baktığında arabanın içine ne kadar çok toz girmiş olduğunu fark etti. Köy yollarından dağların arasına doğru gidiyorlardı. Nefes almak zorlaştı. Artık olanlara öfke bile duymuyordu. İyice duyarsızlaşmıştı. Ama annesiyle konuşurken onu incitmemeye dikkat etti.

   "Annecim nereden biliyorsun bu adamın beni daha kötü yapmayacağını. Kanser olmayayım diye aşı yaptırdınız, aylardır gülemiyorum. Ya bu adam da beni felç ederse veya başka bir şey olursa?" Annesi Adem'in tepkisine hak verir gibi sessiz kaldı ve kendi gibi sessizce araba kullanan kocasına baktı.

   Zamanla şu anki durumunu kabullenmişti Adem. 12 yaşında, asrın buluşu diye tanıtılan kanser aşısını olmuş, 21 yaşında o bardaki günün ardından bir daha gülememişti. Kanser olmuş ve aşı etkisini göstermişti. Tek yan etkisi kanserli hücrelerle beraber gülmeyi de yok etmesiydi. İlaç şirketi bir kaç yıl önce batmıştı ama iki ay önce katıldığı dünya çapındaki protestolar sonuç vermiş devletler "Kayıp Kuşak" diye adlandırdığı bu insanlara bazı hak ve ayrıcalıklar tanımıştı. Adem, başta zafer coşkusunu hissetse de kısa zaman sonra amaçsız kalmıştı.

   Toprak yollar ormanın içinde zor fark edilen patikalara dönüştü. Yaklaşık iki saattir tırmanıyorlar telefonun bile artık çekmediği bu engebeli yollarda, direksiyonun başındaki babasının inadı sayesinde ilerliyorlardı. Sık ağaçların arasından aniden geniş bir boşluğa ulaştılar. Boşluğun ortasında ufak bir tepecik, onun üstünde de kalın ağaçların iskeletini oluşturduğu mütevazi bir tapınak vardı. Tapınağın sükunetini bozmamak için arabadan inerek çimenlerin arasından ilerlediler. Tapınağın avlusuna geldiklerinde iki insan yüksekliğinde, ardına kadar açık, sade kapının üzerindeki yazıyı fark ettiler. "Patikadan kendimiz yürümek zorundayız."

   Adem, kendi başına içeriye girmeye karar verdi. Kapının önündeki birkaç basamağı tırmanıp eşiğe geldiğinde, serin bir rüzgar eserek terini soğuttu ve saç diplerini ürpertti. Çimenlerin arasındaki taşlara basarak tapınağa geldi. Tapınağın girişindeki kalın ağaç gövdeleri, sütun gibi duruyor açık ve geniş bir giriş sunuyordu. Tapınağın içi neredeyse boştu. Arka bahçeye bakan geniş kapı da açık olduğu için oldukça ferah ve aydınlıktı. Tam ortasında bir minderin üzerinde meditasyon yapan simsiyah örgü saçlı bir rahip vardı. Adem yaklaşınca gözlerini açtı ve gülümseyerek Adem'e baktı. Beş aydır olduğu gibi gülümseyerek karşılık veremediği için kendini kötü hisseden Adem, başıyla selamlamakla yetindi. Rahip gülümseyerek bahçenin kenarındaki sedire yatmasını işaret etti. Ademin gördüğü en güvenilir yüze ve en sempatik gülüşe sahip olduğu için, Adem hiç tereddütsüz sedire uzandı. Yanına oturan rahip ciddi bir yüz ifadesi takınarak, yaklaşık bir karış mesafeden, avuç içlerini yavaşça üzerinde gezdirdi. Rahibin elleri Ademe dokunmasa da vücut ısısı artmaya başladı. Eller midenin üzerinde durdu ve aşağıya inerek tenine dokundu. Birden Adem'e elektrik çarpmış gibi oldu. Ama bu küçüklüğüne dilini adaptöre soktuğu zamanki gibi hafifti. İkincisi ise şiddetli oldu ve Adem bağırdı. Acıdan daha çok korkudan bağırmıştı. Tam kalkmak isterken üçüncüsü geldi ve gözleri karardı.

   Ademin kulağına gelen kuş sesleri onu uyandırdı. Ne kadar zamandır uyuduğunu bilmiyor fakat kendini son derece hafif hissediyordu. Sedirde doğruldu ve etrafına baktı. Rahip minderinin üstünde meditasyonuna devam ediyordu. Arka bahçeye baktığında küçük bir köpek yavrusu gördü. Yakalayabilecekmiş gibi kelebeklerin peşinden koşturuyordu. Takılıp tüylü poposunu yuvarlayınca Adem gülümsedi…

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Pulsar 200ns ile uzun yol tecrübesi (Eskişehir - Muğla 1400 km)

Evde terapi: Kum torbası

Bir Osho Belgeseli: Wild Wild Country